Martin Scorsese 39 yaşında Taxi Driver gibi cesur bir filmi çekerken Spielberg 27 yaşındayken Jaws gibi bir klasiği sinemaya kazandırmış, denize adım atarken korkmamıza neden olmuştu. Onlar tartışmasız şekilde dünyanın gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerinden ikisi. Dolayısıyla da “tüm zamanların en iyi filmleri” hakkındaki görüşleri önemli. Her ne kadar beğeniler öznel olsa da onlar söz konusu olduğunda bazı kurallar gevşetilebilir.
Her iki ustanın da “en etkili film” olarak aynı yapımı seçmesi de bu manada şaşırtıcı değil; John Ford’un 1956 yapımı “The Searchers” (Çöl Aslanı) adlı filmi.
Başrolünde John Wayne’in yer aldığı film biraz tartışmalıdır. John Wayne, yeğenini kurtarmak için yola çıkan bir savaş gazisi olan Ethan Edwards’ı canlandırır, ama bu kurtarma görevi karanlık bir hâl alır ve karakterin nefret dolu bir saplantıya sürüklenişi anlatılır. Scorsese’ye göre The Searchers bir dönüm noktasıydı.
Ünlü yönetmen AFI’ye verdiği bir röportajda film hakkında şöyle der:
“O, ülkemizdeki ırkçılığın en kötü yanlarını adeta sahnede canlandırıyor. Her şey orada, perdede. Nefreti görebiliyorsunuz ve aynı zamanda onun neden böyle bir yola sapabileceğini de anlayabiliyorsunuz.”
“1956 yılıydı; 50’lerin baskıcı havası dağılmaya başlamıştı, birçok şey değişiyordu. Sinema sektörü de değişiyordu, filmlerde nelerin söylenebileceği değişiyordu. O dönemde çıkan bu filmler Amerikan ruhunun karanlık tarafını ortaya koyuyordu.”
Spielberg de aynı fikirdeydi; o kadar ki, her filmine başlamadan önce mutlaka bir John Ford filmi izlediğini söyledi.
“Her filmden önce bir ya da iki John Ford filmi açarım, çünkü bana ilham veriyor. O bir klasik ressam gibidir. Kadrajı yalnızca içindekini değil, çerçevenin kendisini de kutlar. The Searchers’ı neredeyse her defasında izlemek zorundayım.”
Ford’un bakış açısından Spielberg görsel anlamda, Scorsese ise içerik açısından etkilenmiştir.
Hem biçim hem de öz olarak iki büyük ustanın gözünde The Searchers sinema tarihinin belki de en önemli filmi olarak öne çıkar.
