183
Views

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz:

Sınırlar: Türk – Yunan Sınırından İnsan Hikayeleri

Yazar: Andres Mourenza

Çevirmen: Ezgi İrgil

Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

Bu kitap bir tarih kitabı değil; insan hikâyelerinin anlatıldığı, Yaşar Kemal’in Anadolu röportajları tadında bir kitaptır. Sınırlar’la, Mourenza’nın Tu¨rkiye ve Yunanistan’da gazeteci olarak çalıştığı son yirmi yıla eşlik edeceğiz. Onunla birlikte bu topraklarda seyahat edecek ve aynı zamanda sınırın her iki tarafında yatan tarihle birlikte geçmişten gu¨nu¨mu¨ze yolculuk yapacağız. Bu yolculukta, Tu¨rkiye ve Yunanistan’ı ayıran sözcu¨ğu¨n bile ortak bir kökeni olduğunu, Tu¨rkçe “sınır” kelimesinin Yunanca “sinoro”dan geldiğini öğreneceğiz. Çu¨nku¨ sınırlar, bazı politikacıların iddia ettiği gibi sadece iki u¨lkeyi ayıran çizgiler değil, aynı zamanda etkileşim ve değişim yerleridir.
Bu kitapta sınır hem mekân hem de başkarakterdir. Kitap boyunca, 1920’lerde zorunlu göç edenlerden, gu¨nu¨mu¨zde savaştan ve yoksulluktan kaçıp Evros Nehri’ni veya Ege Denizi’ni geçerek idealize edilen Avrupa Birliği’ne ulaşmayı hayal edenlere, ev sahibi toplumların bu yeni gelen akınına nasıl tepki verdiğine ve “öteki” ile nasıl yu¨zleştiklerine dair anlatımları dinliyoruz. Ayrıca, sınır boyunca yaşayan veya ölu¨mden ve zulu¨mden kaçmak için sınırı geçmek zorunda kalan insanların gözu¨nden, Yunanistan ve Tu¨rkiye arasındaki sınırın nasıl kurulduğunu ve zamanla nasıl bu¨yu¨du¨ğu¨nu¨ göru¨yoruz.
Bunlara ek olarak, bu kitapta, Yannis’in aşk uğruna u¨lkesinden nasıl vazgeçtiğini; yaşlı bir Yunan kadınının neden boynunda haç yerine bir tuğra taşıdığını; Gu¨venç ailesinin ve diğer mu¨badillerin Tu¨rkiye’deki yeni hayatlarına alışmakta ne gibi zorluklar yaşadıklarını; Selanik ve İzmir’in neden birbirinin aynası olduğunu; ku¨çu¨k Alan Kurdi’nin Bodrum açıklarında boğulmasına neden olan olaylar zincirini; kimi du¨kkânların mu¨lteci krizinden nasıl faydalanmaya çalıştıklarını; ve Mu¨ftu¨ Şerif Damatoğu’nun Kuzey Yunanistan’da dağlık bir köydeki isimsiz mezarlığı nasıl koruduğunu okuyoruz.

Reims’e Dönüş

Yazar: Didier Eribon

Çevirmen: Şule Çiltaş

Yayınevi: Tellekt

Didier Eribon, babasının ölümünden sonra, doğduğu kent olan Reims`e döner ve geçmişini araştırmaya karar vererek bir “sınıf kaçkını” olarak kişisel bir yolculuk aracılığıyla hem bir aile hem de işçi sınıfı düzeyinde kolektif dinamiklerin ve gerçekliklerin izini sürmeye başlar. Otobiyografik unsurlar taşıyan bu sosyolojik denemede Eribon, kişisel bir hikâyeyi anlatmakla yetinmez; onu daha etkili bir şekilde analiz eder ve çok daha geniş bir toplumsal bağlama yerleştirerek anlatısını sınıf meselesi, okul sistemi, kimliklerin inşası, cinsellik, toplumsal hiyerarşi, siyaset ve demokrasi üzerine düşünme unsurlarıyla iç içe geçirir.
2021’de sinemaya da uyarlanan Reims’e Dönüş, Didier Eribon’un bireysel yolculuğunda toplumsal tahakküm ve direniş biçimlerinin çokluğunu incelediği çarpıcı bir eser.
“Bu kitap beni çok etkiledi. Hayatımın hikâyesini okuduğumu hissettim.”

Ayyaş

Yazar: Hans Fallada

Çevirmen: Güzide Şen

Yayınevi: Everest Yayınları

Ayyaş, Hans Fallada’nın en kişisel ve sarsıcı yapıtlarından biri olarak kabul edilir, eserde yazarın karmaşık hayatının gerçekleriyle kurmaca iç içe geçer. Fallada, bu romanı 1944 yılında, eski eşini öldürmeye teşebbüs ettiği için bir akıl hastanesine kapatıldığı üç buçuk aylık süre zarfında kaleme almıştır. Roman, yazarın ölümünden sonra, 1947 yılında yayımlanmış ve Alman edebiyatının ölümsüz eserleri arasında yerini almıştır. Elyazması, hem fiziki hem de içeriksel anlamda bir direnç eylemi niteliği taşır: Hapishanede şifreli bir teknikle yazılmış bu metin, Fallada’nın içsel fırtınalarını, kişisel krizlerini ve toplumun acımasız yargılarına karşı duyduğu isyanı yansıtır. Ayyaş, yalnızca bir alkoliğin hikâyesi değildir, aynı zamanda insanın kendi varoluşuyla hesaplaşmasını, toplumun baskıları altında ezilen bireyin yalnızlığını ve insani zaafları derinlemesine işler. Yazar, Sommer karakteri aracılığıyla, kendi yaşamındaki sancılı deneyimlere ayna tutuyor; hayatın karanlık taraflarını tüm çıplaklığıyla gösterirken, umudun yok olduğu anların bile şiirsel bir derinlik taşıyabileceğini kanıtlıyor. Varoluşun karmaşık gölgelerinde insan olmanın anlamını arayanlara seslenen Fallada’nın kendi acılarıyla yoğurduğu bu karanlık ama büyüleyici hikâye, kişisel deneyimlerin evrensel bir ağıda dönüşebileceğini gösteriyor.

Varoluşun İzinde – İnsan Meselelerine Varoluşçu Bakışlar

Yazar: Claire Arnold – Baker , Emmy Van Deurzen

Çevirmen: İldeniz Armutak

Yayınevi: Epsilon Yayınevi

İnsan varoluşunun zorluklarıyla baş etmek ve anlam arayışına ışık tutmak…

 İnsanın kendini tanıma yolculuğu, en derin içsel soruları yanıtlamak için çıktığı, durmaksızın değişen ve gelişen bir süreçtir. Varoluşçu terapi, bireylerin bu yolculukta karşılaştıkları kaygı, anlam, özgürlük, ilişkiler ve ölüm gibi büyük temalar üzerinde düşünme cesaretini göstermesine rehberlik eder.

 Varoluşun İzinde: İnsan Meselelerine Varoluşçu Bakışlar insan olmanın dört temel boyutunu –fiziksel, sosyal, kişisel ve ruhsal keşfe çıkarak bu zorlayıcı sorulara varoluşçu perspektifin sunduğu çözümleri derinlemesine inceliyor.

  Bu kitap, sadece bir terapi rehberi değil, insan yaşamının evrensel çelişkileriyle yüzleşen bir pusula niteliğinde. Emmy van Deurzen ve Claire Arnold-Baker’ın rehberliğinde, varoluşçu terapinin öncülerinden gelen gerçek vaka örnekleri ve etkili analizlerle desteklenen bu eser, okurlara kendilerini, başkalarını ve içinde yaşadıkları dünyayı daha iyi anlama yolunda içsel bir rehber sunuyor.

 Yaşamın manasını ve bireysel özgürlüğü derinlemesine sorgulamak isteyen herkesi bu anlam yolculuğuna davet ediyoruz.

Annem Öldü Mü

Yazar: Vigdis Hjorth

Çevirmen: Dilek Başak

Yayınevi: Siren Yayınları

Anneler ve kızları, aileler ve enkazları. Anı, yaratı ve saplantı üçgeninde sorular, bağlar ve hesaplaşmalar, ufak tefek darbelerle tetiklenmeyi bekleyen fay hatları. Miras ile olay yaratan, çağdaş Norveç edebiyatının güçlü sesi Vigdis Hjorth, bu romanda çocukluğu aşma ve aile de denen savaş alanından sağ çıkma olasılıklarına yaslanıyor. Annem Öldü mü, seçimleri nedeniyle ailesi tarafından dışlanmış bir kadının başarılı bir ressam olarak doğup büyüdüğü yere geri dönüşünü ve geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalışını konu alıyor. Olaylar, anlatıcının bir gece vakti yıllardır görüşmediği annesini araması, annesinin de telefonu açmamasıyla başlıyor. Anne ile kızını, kazananı olmayan bir kedi-fare oyununa sürükleyen bu cevapsız çağrı, çığ gibi ilerleyen bir çözülmeyi de beraberinde getiriyor.

Aile ile birey çatışmasını ustaca işleyen, anne-kız ilişkisinin çıkmazlarını, anneliğin açmazlarını ve aile içi travma aktarımını korkusuzca irdeleyen Vigdis Hjorth, sarsıcı ve sorgulayıcı bir okuma deneyimi sunuyor. Bir de soru bırakıyor: Yara açmayan bir annelik, öldürmeyen bir sevgi mümkün mü?

“Sadece kaybettiklerimiz sonsuza dek bize aittir.”

Yolun Sonu

Yazar: John Barth

Çevirmen: Seda Erol Le Morellec

Yayınevi: Can Yayınları

“Düşünüyordum da her iki Morgan’ı da en sonunda yok edecek olan şey, hayal gücü eksikliğiydi belki de. Başımı kaldırıp Laocoön’e baktım: Çektiği acı soyut ve anlamsızdı.”

Genç Jake Horner postmodern edebiyatın en karşı konulmaz antikahramanlarından biridir ve zihni karanlık düşüncelerle giderek felç edici bir örümcek ağına dönüşmüştür. Yardım için yarı aziz, yarı şeytan, hem dâhi hem şifacı hem de sihirbazdan müteşekkil olağanüstü bir doktora başvurur. Bu doktor sayesinde başladığı yeni işindeyse rasyonel varoluşçu Joe Morgan ve karısı Rennie’yle arkadaş olur ve trajik sonuçlara yol açacak bir ilişkiye sürüklenir.

Kendi kuşağının en etkili Amerikan yazarlarından biri kabul edilen John Barth dönemin ırkçılık, kürtaj gibi sorunlarına cesur bir bakış yöneltirken hiciv ve trajediyi ustalıkla birleştirerek bir felsefi roman ortaya koyuyor.

“Amerikan edebiyatında nadir bulunan bir şey; gerçek bir fikir romanı.”

Makale Kategorileri:
KİTAP · MANŞET