66
Views

Tarihe geriye dönüp baktığınızda inanılmaz gibi görünen, ama insan psikolojisinin zamansız yönlerine dokundukları için işe yarayan dolandırıcılıklarla dolu olduğunu görürsünüz. Yanlış bilginin yalnızca internet ve sosyal medyayla bağlantılı modern bir sorun olduğunu düşünmek kolayımıza gelir. Halbuki dolandırıcılar çok eski zamanlardan beri önyargılarımızı, umutlarımızı ve kör noktalarımızı avladı. Bunun en çarpıcı örneklerden biri de 1820’lerde İskoç bir maceraperestin yüzlerce insanı var olmayan bir ülkeye yatırım yapmaya ve hatta göç etmeye ikna etmesidir.

Gregor MacGregor, Orta Amerika’daki başarılarıyla tanınan bir İskoç askerdi. 1820’de, günümüzde Honduras ve Nikaragua olarak bilinen bölgenin doğu kıyısı boyunca ıssız ve verimsiz bir araziyi satın aldı. Altyapısı, çiftliği veya kasabası yoktu, ancak burayı müreffeh yeni Poyais ulusu olarak yeniden markalaştırdı.

MacGregor, Londra’daki evinden ciddi bir pazarlama kampanyası başlattı. Poyais’nin tropikal bir cennet olduğunu iddia etti. Anlattığına göre Poyais ekinler için verimli topraklara, altınla dolu nehirlere sahipti, orada ticarete hevesli dost canlısı yerliler yaşıyordu ve bir bankası, opera binası ve modern konutlarla dolu hareketli bir başkenti vardı. 355 sayfalık bir rehber kitap tasarlattı, resmi belgelerde ve para biriminde sahtecilik yaptı ve hatta ülkenin milli marşını bile yazdı.

Pazarlama taktiği işe yaramıştı. Ortak kimlik, askeri itibar ve Orta Amerika’daki yatırım patlamasının cazibesine kapılan Londralılar ve İskoçlar büyük miktarda yatırım yaptı. Bazı tahminlere göre günümüzün parasıyla 1 milyar doların üzerinde bir para topladı. Alıcılara arazilerin hızla satıldığı konusunda uyarılarda bulunarak, bugün “kıtlık ilkesi” olarak bildiğimiz şeyi kullandı ve fırsat kaçırma korkusunu tetikledi.

1822’nin sonlarında ilk 250 yerleşimci Poyais’ye doğru yola çıktı. Buldukları şey vahşi doğaydı; şehir, çiftlik veya altın yoktu. Hastalık ve zorlu koşullar, yaklaşık yüzde 80’ini öldürdü. Hayatta kalanlar gerçeği söylemek için zar zor Britanya’ya geri döndü.

MacGregor sorumluluğu reddetti, ortaklarını suçladı, kaçtı ve hapisten kurtulmayı başardı. Planından sıyrıldı ve hayatının geri kalanını Venezuela’da servetinin tadını çıkarmakla geçirdi. Dolandırıcılığı başarılı oldu, çünkü birbirimize güvenmemizi sağlayan aynı sosyal içgüdüler bize karşı silah olarak da kullanılabilir. Bu, sahte haberlerin yeni olmadığını ve dolandırıcıların tarih boyunca önyargılarımızdan faydalandığını hatırlatan önemli bir örnek.

Günümüzdeki yanlış bilgiler bir tıklama hızında yayılıyor, ancak arkasındaki psikoloji değişmedi. 1820’lerde Gregor MacGregor sahte haritalar, resmi görünümlü belgeler ve özenle hazırlanmış bir hikâyeyle sahte bir ülke satıyordu. 2020’lerde dolandırıcılar sahte kripto projelerini, yapay zeka tarafından oluşturulmuş kişileri ve deepfake desteklerini aynı özgüvenle pazarlıyor. O zamanlar dolandırıcılık broşürler ve konuşmalar aracılığıyla yavaşça yayılırken şimdi viral gönderiler ve hedefli reklamlar aracılığıyla anında yayılıyor. MacGregor’un ortak kimliği ve askeri itibarı sayesinde kurduğu güven, bugün nüfuzlu kişiler, siyasi figürler ve tanıdığımızı düşündüğümüz “uzmanlar” ile kurulan parasosyal bağlarda da kendini gösteriyor. Yatırımcıları acele ettirmek için kullandığı kıtlık taktikleri, çevrimiçi geri sayım sayaçlarında ve sınırlı süreli tekliflerde hâlâ kullanılıyor.

Araçlar gelişse de istismar ettikleri zaaflar, tanıdık habercilere olan güvenimiz, bir şeyi kaçırma korkumuz ve gerçek olmasını istediğimiz bir hikâyeye inanma eğilimimiz iki yüzyıl önce olduğu kadar bugün de aynı. İster 1820 ister 2025 olsun, bu dolandırıcılık işe yarıyor çünkü biz insanız.

görsel: Gregor MacGregor (1786 – 1845), George Watson, 1804. Fotoğraf: National Galleries Of Scotland / Getty Images

Bu yazının Matthew Facciani, Ph.D. tarafından yazılan orijinalini psyhcology today sitesinden okuyabilirsiniz.

Makale Etiketleri:
·
Makale Kategorileri:
MANŞET · VE DİĞER