25
Views

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

Aşiret Mektebi – Osmanlı Eğitim Tarihinde Bilinmeyen Bir Girişim

Yazar: Mehmet Ali Neyzi

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

On dokuzuncu yüzyıl sonundan itibaren Sultan II. Abdülhamid, aşiret yapısının hâkim olduğu bölgelerde aşiret reisleri ile saray arasında sağlam bir ilişki kurmak istiyordu. 1892’de İstanbul’da açılan Aşiret Mektebi, imparatorluk dahilindeki Arap aşiretlerine mensup çocuklara, sarayın himayesi altında eğitim imkânı vermek, saltanata ve devlete bağlılıklarını artırmak ve bölgelerine döndüklerinde sadakatle hizmet etmelerini sağlamak amacını taşıyordu. Daha sonra okula Kürt, Arnavut ve Türkmen aşiretlerinden de öğrenci kabul edildi.
Mehmet Ali Neyzi’nin bu çalışması, Aşiret Mektebi’nin kuruluş süreci, Diyarbakır’dan Bağdat’a, Trablusgarp’tan Yanya’ya pek çok vilayet ve sancaktan gelen çocukların Türkçe, Fransızca, tarih, coğrafya, matematik ve ilahiyat gibi alanlarda eğitimi ve okul hayatları ile mezuniyetlerinden sonraki yaşam hikâyelerine odaklanıyor. Tanıklıklar, belgeler ve fotoğraflarla Aşiret Mektebi, Tanzimat sonrası Osmanlı eğitim tarihinin pek az bilinen bir dönemine ışık tutuyor.

Beterotu

Yazar: Pınar Öğünç

Yayınevi: Kolektif Kitap

Gündelik hayatın çatlaklarından sızan, kırılgan hayatların hikâyeleri. Plaza işçileri, çevrimiçi âşıklar, çalışırken ölüp betona gömülenler, yerinden yurdundan edilenler, yedi göbekten şehirliler… Pınar Öğünç insan hikâyelerinin en saydam noktalarına incelikli ama derinlemesine bir bakış atıyor. Yazarın güçlü öykücülüğü, karakterlerini okurun hayatında da görünür kılıyor. Beterotu okuruna hem bugünle ve kendiyle yüzleşme imkânı veriyor hem de yalnız olmadığını hatırlatıyor.

Pınar Öğünç’ün gazeteciliğinden ve kişiliğinden bildiğimiz incelik ve hakikilik, öyküleri de sımsıkı kuşatan bir incelik ve hakikilik. En başta bu söylenmeli. Beterotu’nu okurken yazarın kendine ve hayata dönük dürüstlüğünün müthiş bir gözlem gücüyle birleştiğini ya da bu olağanüstü gözlem yetisinin zaten o dürüstlükten beslendiğini seziyorsunuz. Beterotu neoliberal politikaların metropol keşmekeşiyle el ele yol açtığı “sıkışmanın” farklı görünümlerini ve farklı kuşaklardan kadınların ya da erkeklerin hayatlarındaki tezahürlerini, kısacık zaman aralıklarına yerleşerek ustalıkla hikâye ediyor.
—Sevilay Çelenk

Bu küçük kitapta yeni hayatımızın farklı sektörlerine bakmış gibidir yazar, kendi kişisel duygularını ve yandaşlıklarını bize dayatmaya (bir “kanıt” olarak seferber etmeye) kalkışmadan. Ya da olabildiğince geride durarak. İnsanın “içini ısıtan” öyküler değil bunlar, ama artık kim tam “Sait Faik” gibi yazma gücünü kendinde buluyor ki. Öğünç içinde bulunduğumuz hayata bakıyor ve orada genellikle balçık görüyor, ancak “faziletsiz mağduriyet” gibi bir deyimle tanımlanabilecek bir toplumsal manzara. Herhangi bir kurtarıcı bakışa cevap vermeyen kaskatı sefillik.
—Orhan Koçak

İtaatsizlik

Yazar: Naomi Alderman

Yayınevi: İthaki Yayınları

Kalemini Margaret Atwood’un mentorluğunda geliştiren Naomi Alderman, feminist distopya türünde başarısını 2017’de Women’s Prize Edebiyat Ödülü’nü kazanan Güç romanıyla kanıtlayıp Barack

Güzel Mücadele

Yazar: Ta-Nehisi Coates

Çevirmen: Su Akaydın

Yayınevi: Monokl

Güzel Mücadele
“Ne olduğumuzu biliyoruz, bu dünyada ömrümüz uzun değilmişçesine yürüdüğümüzü, bu dünyanın bizi hiçbir zaman istemediğini biliyoruz.”
Dünyayla Benim Aramda ile Ulusal Kitap Ödülü ve Kirkus Ödülü’ne değer bulunan, MacArthur Dâhi Bursu alan, Filistin meselesinde İsrail karşıtı tutumuyla ses getiren Ta-Nehisi Coates, Amerikan ve dünya edebiyatının tarihine şimdiden adını kazımış bir kalem. Coates’un 2008’de yayımlanan Güzel Mücadele’siyse yazarın hiphopla, ırkçılığa bulanmış sokakla, dar gelirlilik ve ailevi karmaşayla geçen çocukluğuna açılan bir pencere.
Ta-Nehisi Coates’un babası Paul, Vietnam’da savaşmıştı, Kara Panterlerle ilişkisi vardı, siyahlara kültürlerini, kökenlerini anlatmak adına evinin bodrumunda yayınevi bile kurmuştu. Ama bu adamın en büyük uğraşı, taş kokain çağında, Batı Baltimore’da çocuklarını korumak, onları şiddetin, ayrımcılığın hâkim olduğu bir dünyaya hazırlamaktı. Coates’un 1980’lerde hem bir ülkenin hem de bir ailenin yaşadıklarını, dönemin müziği, siyaseti eşliğinde bir büyüme hikâyesi biçiminde kaleme aldığı Güzel Mücadele ilham verici bir anı kitabı.
“Ergenliğin tehlikeyle, kaosla, hatalar ve trajediyle yüklü dikkat çekici, dobra bir portresi….”
–Time Out New York
“Coates, sokaklardaki mücadeleyi diliyle sayfalara taşıyor, şiirselliğe yakın düşen ama dürüstlüğü acımasız bir dille.”
–Publishers Weekly

Benim Adım Lucy Barton

Yazar: Elizabeth Strout

Çevirmen: Elif Ersavcı

Yayınevi: Domingo Yayınevi

Time, Washington Post, New York Times, NPR BookPage, LibraryReads, Guardian ve Kirkus Reviews’ta YILIN EN İYİ KİTABI 

“Lucy Barton artık edebiyatın ölümsüz karakterlerinden.” —BOOKER JÜRİSİ

Dışarıda ışıl ışıl Chrysler Binası, içeride, hastane odasında ise Lucy Barton ve beklenmedik ziyaretçisi. İki kadın beş gün beş gece boyunca aralıksız konuşuyor. Biri geçmişe tutunmak isterken, diğeri her şeyden uzaklaşmak istiyor. Birinin yüzünde çocukluk yıllarından kalma bir gölge, ötekinin ellerinde alışkanlıkla sakladığı bir suçluluk var. Her şey ne kadar anlatılırsa anlatılsın, bir parça hep eksik kalıyor; ne kadar yaklaşmaya çalışsalar da, aralarındaki mesafe bir türlü kısalmıyor. Beş günün sonunda sabahın ilk ışıkları Manhattan’a vururken, odadan çıkınca ikisi de başka hayatlara, başka yalnızlıklara dönecek. Ama bu iki kadının, Lucy ve annesinin paylaştıkları, konuştuklarından çok konuşamadıklarının yüküyle hatırlanacak.

Pulitzer Ödüllü Elizabeth Strout’un incelikli kaleminden dökülen bu roman, anneler ve kızları arasındaki karmaşık bağları, sınıf ayrımının derin izlerini, hepimizin hayatımızın bir noktasında hissettiği yalnızlığı ve sanatın iyileştirici gücünü ustalıkla ele alan, Lucy’nin keskin gözlem yeteneği ve derin insanlığıyla örülen, iz bırakacak bir anlatı.

“İçten ve sarsıcı… Benim Adım Lucy Barton, Strout’un insan ilişkilerinin inceliklerinde ustalaşmış güçlü bir anlatıcı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor; aile dediğimiz o karmaşık dokuyu şefkat, bilgelik ve keskin bir sezgiyle örüyor.” —GUARDIAN

“Âdeta bir şiirin yoğunluğunu taşıyor… Strout’un insan ruhunun karmaşasını sezmedeki keskinliği kusursuz.” —KIRKUS

Yedinci Gün

Yazar: Yu Hua

Çevirmen: Alper Dayıoğlu

Yayınevi: Jaguar Kitap

Kendimi, ormanına geri dönen ağaç, nehre karışan bir damla su, toprağa dönen bir toz zerresi gibi hissediyordum. 

Her yeni gelen siyah kurdeleli tıpkı bir sesin sessizliğe karışması gibi yerine oturuyordu. Ateşin çevresindeydik. Derin bir ıssızlığın ortasında binlerce söz havada uçuşuyordu. Sayısız küçük ve âciz canın kendi kendine anlattığı hikâyelerdi bunlar. Her biri veda ettiği öteki dünyada dönüp hatırlamak istemediği talihsiz şeyler yaşamıştı. Hepsi yalnız ve çaresizdi. Buraya kendi yasımızı tutarak gelmiştik, ancak bu zümrüt yeşili şenlik ateşinin çevresinde toplandığımızda, artık hiçbirimiz yalnız da değildik çaresiz de.

Yang Fei’nin doğumu gibi ölümü de hayret verici, olağandışıdır. Öteki dünyada gözlerini açtığında kendisini bir sisin içinde dolaşırken bulur. Yang Fei ölüdür ve henüz yakılmamış, gömülmemiş diğer ölülerle birlikte araftadır. Yedi gün süren bu araf yürüyüşünde kendisinden önce veya sonra ölenlerle karşılaşır. Hem onların hikâyelerini dinler hem de dünyada geçirdiği kendi kırk bir yıllık yaşamının izini sürer. 

Ölümden sonra ne oluyor sorusunun ilginç bir yanıt bulduğu bu çarpıcı Dantevari öyküde, ölümün bir sınır gibi ayırdığı iki dünya Yu Hua’nın usta kalemiyle benzersiz bir şekilde iç içe geçer. 

Yedinci Gün, Alper Dayıoğlu’nun Çince aslından çevirisiyle…

Makale Kategorileri:
KİTAP · MANŞET