Neredeyse yüz yıllık geçmişi olan Akademi Ödülleri’nde neredeyse her yıl bazı kararlar tartışmalı hale gelir. Tabii ki bunca süre zarfında düşüncürücü adaylıklar ve kazananlar da olmadı değil. Her yıl sinemaseverler, gazeteciler ve endüstri içeriden kişiler tartışarak adayları belirliyor. Eleştirmenler bu kararları kimi zaman destekleyip kimi zaman topa tutuyor. Bazen çok daha ilginç şeyler de oluyor. Mesela altın heykelciklerin bazılarının aslında var olmayan kişilere gitmesi gibi. Geçmişte gerçekte var olmayan birkaç kişi aday gösterildi ve daha da şaşırtıcı olanı, birkaçı gerçekten kazandı.
İşte gerçek olmayan beş Oscar adayı/kazananı:
Roderick Jaynes (‘Fargo’, 1996/’No Country For Old Man’, 2007)
Roderick Jaynes’in gerçek bir kişi olmaması onun bir değil iki kez Akademi Ödülü’ne aday gösterilmesini engellemedi ama arkasındaki hikaye diğerlerinden biraz farklı.
Jaynes, 1997’de Coen kardeşlerin klasiği Fargo‘daki kusursuz çalışmasıyla ‘En İyi Kurgu’ ödülüne aday gösterildi. Ödülü kazanamadı ancak on yıldan fazla bir süre sonra Oscar’lara geri döndü. 2008’de yine Coen kardeşlerin başka bir klasiği olan No Country For Old Man’le aynı ödüle aday gösterildi ama yine kazanamadı.
Özgeçmişlerinde Jaynes’i kurgucu olarak gösteren diğer 13 film gibi, yukarıdaki her iki filmi de aslınla Coen Kardeşler kendileri kurguladı. Ama isimlerinin jenerikte çok fazla geçmesinden hoşlanmadılar ve bu yüzden Jaynes’i yarattılar. Yıllar içinde ona, emekliliği geride bırakıp onlarla çalışmaya gelen 80 yaşında bir İngiliz münzevi olarak geçmiş hikayesi bile yazdılar, çünkü dediklerine göre kendileri kurgu konusunda hiçbir fikri olmayan aptallardı.
Nathan E Douglas (‘The Defiant Ones’, 1958)
1953’te Hollywood’da yükselişte olan Nedrick Young adında genç bir oyunca Warner Brothers’ın başkanı Jack Warner’ın ofisine çağrıldı. Kendisine hiçbir zaman Komünist Parti’nin üyesi olmadığını belirten bir mektup imzalatılmak istendi. Bu olay Senatör Joseph McCarthy’nin ABD genelindeki komünistleri ortadan kaldırmak için cadı avı başlattığı ve Temsilciler Meclisi Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi’nin dikkatini Hollywood’a çevirdiği korkutucu dönemde oldu. Young ilkeli bir adamdı ve mektubu imzalamayı reddetti. Eşi Elizabeth MacRae “Kesinlikle hayır!” dedi. “Ona karşı yanlış herhangi bir şey yaptığına dair sunulacak hiçbir kanıt yoktu. O durumu olduğu gibi gördü: bir cadı avı. Katılmayı reddetti.” Bu ahlaki karar Young’a çok şeye mal oldu. Bir aktör olarak kara listeye alındı ve kamyon şoförü olarak çalıştı. Filmlerde alabildiği tek iş, Nathan E Douglas takma adıyla senaryo yazmaktı. 1959’da Douglas tarafından kaleme alınan senaryolarından biri -The Defiant Ones- ‘En İyi Senaryo’ ödülüne aday gösterildi. Douglas ödülü kazandı ama gerçek adının resmi olarak Oscar kazananı olarak anılması ölümünden 25 yıl sonrasına gerçekleşecekti.
Pierre Boulle (‘The Bridge on the River Kwai’, 1957)
Bu hikaye biraz karmaşık ve hatta trajikomik çünkü Pierre Boulle gerçekten var oldu. Ama Bridge on the River Kwai senaryosunu yazarak Oscar kazanan ‘Pierre Boulle’ teknik olarak yoktu. Boulle en çok Hollywood filmlerine de uyarlanan Maymunlar Cehennemi ve Kwai Köprüsü adlı romanlarıyla tanınan bir Fransız yazardı. Kwai, David Lean tarafından 1957’de bir savaş destanına dönüştürüldüğünde kitap Carl Foreman ve Michael Wilson tarafından beyazperdeye uyarlandı. ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ ödülüne aday gösterilenler onlardı ama ikisi de komünist sempatizanı olarak kara listeye alınmıştı. Bu yüzden Boulle’un aday gösterilmesine karar verildi. Boulle’un senaryo yazımıyla hiçbir ilgisi yoktu, üstelik tek kelime İngilizce bilmiyordu. Yani sonunda, yazmadığı ve okumak istese bile anlayamayacağı bir senaryoyla Oscar kazandı. Foreman ve Wilson sırasıyla 1984 ve 1978’de öldü. Senarist olarak adlarının yazıldığı tarih 1985’ti.
Donald Kaufman (‘Adaptation’, 2002)
Charlie Kaufman, Susan Orlean’ın The Orchid Thief adlı eserini senaryoya uyarlamak üzere işe alındığında, süreçle o kadar çok mücadele etti ki sonunda işi tamamen bıraktı. Bunun yerine kendini beğenmeme ve yazar tıkanıklığıyla uğraşırken senaryoyu yazmanın yarattığı sıkıntıları ve zorlukları anlatan Adaptation adlı bir senaryo yazdı. Bu hikayede tüm zorlukları çözmesine yardımcı olan kurgusal ikiz kardeşi Donald’ı yarattı. Donald gerçek bir kişi olmasa da Kaufman ortaya çıkan senaryoyu aslında kendisine ve Donald’a atfetti. Spike Jonze bunu benzersiz bir filme dönüştürdüğünde Nicolas Cage kurgusal Charlie ve Donald rollerini oynadı. Bu ikili rol ona ‘En İyi Erkek Oyuncu’ adaylığı getirdi ve komik bir şekilde Kaufman ikizleri de ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ ödülüne aday gösterildi. Kaufman için kurgusal ikiz kardeşinin kendisiyle bir Akademi Ödülü adaylığını paylaştığını görmek garip bir deneyimdi. “Dürüst olmak gerekirse bu filmin asla gün yüzü göreceğini düşünmemiştim. Bu filmin yapılacağını düşünmemiştim. Kendimi senaryoya dahil etmek gerçekten zor bir şeydi” dedi.
PH Vazak (‘Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes’, 1984)
80’lerin başında Chinatown’ın senaristi Robert Towne’ın başyapıtını yazdığı haberi Hollywood’da yayıldı: Greystoke adlı 170 sayfalık bir destan. Tarzan hikayesinin yeniden yorumlandığı senaryo henüz bitmemişti. Yine de Towne’ın itibarı o kadar efsaneviydi ki Warner Brothers, Towne’ın ilk yönetmenlik denemesi Personal Best için karşılığında bitmemiş senaryonun haklarını satın aldı. Chariots of Fire‘ın yönetmeni Hugh Hudson filmin yönetmenliğini üstlenmek üzere işe alındı ve senaryo Michael Austin’la birlikte yeniden düzenledi. Ortaya çıkan filme Greystoke: The Legend of Tarzan, Lord of the Apes adı verildi ve gişede az çok bir başarı elde etti. Ama ‘En İyi Senaryo’ dahil üç Oscar’a aday gösterildi. Senaryo adayları Austin ve gizemli biri olan PH Vazak’tı. PH Vazak kimdi? Elbette Towne’dı. Ya da daha doğrusu Towne’ın sadık köpeği. 2016’da The Hollywood Reporter’a konuşan Hudson “Robert Towne çıkan işten hiç hoşlanmadı, elbette. Neden hoşlansın ki? Zaten başlangıçta onun bebeğiydi ama böyle söylemek doğru olabilir, bebeğini sattı. Ve filmi yaptığımızda senaryoya köpeğinin adını yazdı” dedi. Evet ‘PH Vazak’ Towne’ın Macar çoban köpeğiydi ve yaptığı şeyin kendi isminin nefret ettiği bir filmle ilişkilendirilmesinden daha iyi olduğunu düşündü. Hudson kıkırdadı, “Oscar’a aday gösterilen tek köpek.”